Atopik dermatit (Egzama), cilt bariyerinin bozulduğu kronik inflamatuar bir cilt durumunu temsil eder; böylece cilt geçirgenlik artar. Bu nedenle, daha yüksek bir alerjik duyarlılık riskinin yanı sıra daha yüksek bir pH ve yerleşik mikroplara karşı daha düşük koruma vardır. Bu durum şu anda çocuklar arasında çok fazla arttı ve bu durum cildi kronik tekrarlayan iltihaplanmaya yatkın hale getirmektedir  

Egzamada prebiyotik ve probiyotik kullanımına ilişkin verileri standartlaştırmaya çalışırken, literatür verilerinde çok büyük değişkenliklerl vardır. Bilimsel yazılar çelişkili verilerle doludur: profilaktik ve terapötik uygulamalar, farklı probiyotik türleri ve dozajlar, 5 yaş ve üstü küçük çocuklarda uygulamalar, tek başına probiyotik kullanımı, tek başına prebiyotikler veya birleşik sinbiyotikler kullanımı yapılmasından dolayı verileri değerlendirmek de oldukça zordur. 

Bazı çalışmalar prebiyotiklerin, probiyotiklerin veya sinbiyotiklerin olumlu etkisini doğrular ve bazıları hiçbir etkinlik göstermez.

Atopik Dermatit (Egzama) Nedir?

Egzama, kronik kaşıntılı, düzelen, tekrarlayan inflamatuar bir deri hastalığıdır. Genellikle alerjik rinokonjonktivit, alerjik astım ve IgE aracılı gıda alerjisi gibi immünoglobulin E ( IgE) ile ilişkili alerjinin farklı semptomları ile ilişkilidir. Genellikle, ürtiker, kronik alerjik rinit, kronik alerjik konjonktivit ve astımı içeren ‘atopik yürüyüş’ olarak adlandırılan diğer farklı atopik durumların sıralı gelişiminin ilk aşamasıdır 

Farklı çalışmalar farklı veriler gösteriyor ancak epidemiyolojik veriler arasında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde çocukların yaklaşık %20’sinin AD’den etkilendiği konusunda fikir birliği var

0 ila 6 ay arasında meydana gelen vakaların yaklaşık %60’ı ile AD genellikle yaşamın ilk 5 yılında ortaya çıkar.

Egzama nedenleri

Çevresel faktörler, genetik ve immünolojik belirteçler AD’nin gelişiminden sorumlu olan unsurlardan bazılarıdır.

5 yaşına kadar olan çocuklarda AD’nin başlangıcında sindirim sistemi alerjenleri ile gıda çeşitliliği arasındaki bağlantıya ilişkin bir anlaşma da vardır, oysa 5 yaşın üzerindeki çocuklarda solunum yolu alerjileri baskındır.

Yenidoğanın gastrointestinal sistemi doğumda sterildir; doğum sonrası erken dönemde gelişen mikroflora, doğuştan gelen ve edinilmiş bağışıklığın aktivasyonunda rol oynar. Atopi gelişimi, yetersiz mikrobiyal uyaran, dengesiz bağırsak mikroflorasına yol açarak, yenidoğan Th2 baskın bir bağışıklık tepkisinin kalıcılığını desteklediğinde ortaya çıkar 

Steril gıda tüketimi, uygun hijyen, azaltılmış aile büyüklüğü ve ayrıca antimikrobiyal ilaç kullanımının artması, çocukluk döneminde daha düşük enfeksiyon oranlarıyla sonuçlanmıştır; bu mikroplarla erken teması azaltır

Giderek daha hijyenik ortamların olumsuz immünolojik etkilerine ilişkin artan endişe nedeniyle, alerjik hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde probiyotikler gibi mikrobiyal ürünlerin rolüne büyük ilgi duyulmaktadır

Bebeklerin günlük bakım ortamlarına ve evcil hayvanlara maruz kalması, alerjik bozukluklara karşı koruyucu bağışıklığı artırabilecek çeşitli patojenik olmayan bakteriler gibi olumlu zorluklar faydalıdır

AD’li hastalarda, cilt hasarına muhtemelen esas olarak anormal Th2 tipi bağışıklık tepkileri neden olur ve bu da yaygın çevresel alerjenlere karşı proinflamatuar sitokinlerin aşırı üretimi ile sonuçlanır.

Probiyotikler ve prebiyotikler

Probiyotikler, gastrointestinal mikrobiyomu güçlendirerek ve Th1 ve Th2 bağışıklık sistemi yanıtını düzenleyerek olumlu sağlık yararları sağlayabilen canlı mikroorganizmalardır 

Bununla birlikte, bir probiyotik tanımı, ne tür potansiyel sağlık yararları sağladığını açıklayamaz. Ek olarak, tüm probiyotikler bağışıklık sistemini aynı şekilde etkilemez

Probiyotikler, T yardımcı hücre tip-2 (Th2) aracılı yanıtı engelleyerek ve Th1/Th2 oranını iyileştirerek AD’nin şiddetini azaltabilir. Th2 hücre tepkisini inhibe ederken, interlökin (IL)-4, IL-5, IL-6 ve IL-13 gibi sitokinler artık salınmaz, interferon (INF)-y azalır (Th1 hücreleri tarafından salınan sitokin), fagositoz uyarılır ve serum IgA artar

Probiyotikler Lactobacillus grubuna ( L. rhamnosus GG, L. sporogenes , L. reuteri RC-14, L. plantarum 299v, L. acidophilus , L. lactis ) aittir. Bifidobacterium grubu ( B. bifidum , B. longum , B. infantis ), Streptococcus grubu ( S. thermophillus, S. lactis, S. fecalis ); ayrıca bakteriyel olmayan organizmalar da vardır (patojenik olmayan maya Saccharomyces boulardii ). Bifidobacterium ve Lactobacillusnormal mikrobiyal floranın bir parçasıdır. Bunlar Gram pozitif, anaerobik bakteri türlerini temsil eder . Bazı türleri hem laktik asit hem de hidrojen peroksit ve bakteriyosinler (potansiyel bakterisidal etkiye sahip küçük proteinler) gibi diğer antimikrobiyal maddeleri üretir

Prebiyotikler, konakçının sağlığına fayda sağlayan, gastrointestinal mikrobiyotanın bileşiminde ve/veya aktivitesinde belirli değişiklikleri destekleyen seçici olarak fermente edilmiş diyet bileşenlerini temsil eder. Bunlar, bağırsak florasında halihazırda yerleşik olan sınırlı sayıda bakteri suşunun büyümesini ve/veya aktivitesini seçici olarak uyararak konakçıyı faydalı bir şekilde etkileyen sindirilemeyen maddelerdir. Prebiyotikler genel olarak sindirilemeyen oligosakkaritler ve özellikle fruktooligosakkaritler. Endojen bifidobakterilerin büyümesini teşvik ediyor gibi görünüyorlar.

Prebiyotikler, kısa zincirli yağ asitlerinin ( SCFA’lar) (asetat, propiyonat ve bütirat) üretimini anti-inflamatuar etkilerle arttırır, toksik fermentasyon ürünlerinin oluşumunu azaltır ve Th1/Th2 oranını arttırır, lenfosit ve / veya bağırsakla ilişkili lenfoid dokulardaki lökosit sayıları ve bağırsak IgA sekresyonunu arttırır.

Sonuç olarak, bir gıda bileşeni, üç kriteri karşıladığında prebiyotik olarak sınıflandırılır: birincisi, üst gastrointestinal sistemde sindirimden kaçar ve kolona bozulmadan ulaşır; ikincisi, bağırsak mikroflorası nedeniyle fermente olur. Üçüncüsü, seçici bir şekilde esenlik ve sağlıkla bağlantılı bağırsak bakterilerinin büyümesini teşvik etmelidir.

Mikrobiyom

Mikrobiyom, belirli bir ortamı kolonize eden bir dizi mikroorganizmayı (bakteriler, mantarlar, arkebakteriler ve protozoalar) ve virüsleri temsil eder. Fizyolojik ve bazen patolojik olarak insan vücudu ile simbiyotik bir ilişki içinde bir arada bulunurlar

Vajinal veya sezaryen ile doğum yapan yenidoğanlarla ilgili araştırma, çeşitli bölgelerin (ağız, deri, bağırsaklar) Sneathia ve Lactobacillus spp. (anne genital sisteminde bulunan bakteriler). Sezaryen ile doğum yapan çocuklar, yaygın bir Staphylococcus ve Streptococcus spp. Bu sonuçlar, vajinal yolla dünyaya gelen yenidoğanlarda alerjik bozukluk geliştirme riskinin düşük olduğunu gösteren önceki epidemiyolojik çalışmalarla uyumludur

Vajinal doğumla doğan çocuklar, annenin vajinal ve gastrointestinal mikrobiyotasında bulunan bakteriler tarafından kolonize edilirken, sezaryen ile doğan yenidoğan ciltte bulunan bakteriler tarafından kolonize edilir.

Sinbiyotikleri yalnızca probiyotikler ve prebiyotiklerin bir kombinasyonu olarak tanımlamak, birlikte çalışması amaçlanan sinbiyotiklerin yeniliğini bastırmış olurdu.

Araştırmaya göre, Lactobacillus , Bifidobacterium ve Streptococcus cinslerine ait türler, test edilen formülasyonlarda en çok kullanılan canlı mikroorganizmaları temsil etmektedir. 

Atopik dermatit (AD) gibi sadece hastalar üzerinde değil, aynı zamanda aileleri üzerinde de büyük etkisi olan böyle karmaşık bir bozukluğun tedavisini daha iyi anlamak için, teşhis edilen çocukların tedavisinde probiyotik ve/veya prebiyotik kullanımı ile ilgili ileri çalışmalar yapılmalıdır. 

Ne zaman Prebiyotik ve Probiyotik Verelim?

Prebiyotik ve probiyotiklerin faydası kaçınılmazdır. Egzama bazen bezin alerjisi ile birlikte görülebilmektedir. Besin alerjisi ve egzama birlikteliğinde özellikle bağırsak tepkili olan 12 ay altındaki bebeklerde bağırsak geçirgenliğini önlemesi bakımından prebiyotik ve probiyotikleri kullanımı faydalı olabileceğini düşünüyorum. Bu konuyla ilgili çalışmaların yapılması faydalı olacaktır. Bağırsak geçirgenliğinin azalması ile besin alerjenlerin emilimi azalarak besin alerjisi gelişiminin azalmasına katkı sağlayabilir. 

Sonuç olarak 

  • Çalışmalar detaylı bir şekilde değerlendirildiğinde atopik dermatit tedavisinde prebiyotik, probiyotiklerin ve her ikisinin kombinasyonunun kullanılmasının atopik dermatit tedavisinde önemli bir faydası olduğunu gösteren kuvetli kanıtlar yoktur.
  • Her egzamalı çocuğa prebiyotik, probiyotik ve ikisinin kambinasyonunun verilmesi doğru olmaz. 
  • Beraberinde bağırsak tepkili besin alerjisi varsa verilmesi düşünülebilir. 
  • Özellikle kakada mukus, kan olan, düzelmeyen pişik, tedaviye cevapsız kabızlık olan, antibiyotik gereksinimi olduğunda antibiyotik kullanım süresince prebiyotik, probiyotik ve kombinasyonları kullanılması faydalı olabilir. 
  • Yeni yapılacak çalışmalar ile prebiyotik, probiyotik ve kombinasyonlarının faydalı olup olmadığı daha net anlaşılacaktır. 

Randevu ve Bilgi Formu